Beni Asla Bırakma

Beni Asla Bırakma (Never Let Me Go), 2010 yapımı, distopik-dram diyebileceğimiz bir film. Kazuo Ishiguro’nun aynı adlı romanın uyarlanan filmin yönetmenliğini Mark Romanek yaparken, senaryosunu Alex Gerland yazmış. Başrollerini Carey Mulligan, Andrew Garfield ve Keira Knightley’in paylaştığı filmde özellikle Carey Mulligan başta olmak üzere bütün oyunculukların oldukça duru ve etkileyici olduğunu söylemeliyim. Beni Asla Bırakma, üç bölümden oluşan bir film.

Film, Kathy H. (Carey Mulligan), Tommy (Andrew Garfield) ve Ruth (Keira Knightley)’un Hilsham adında disiplinli bir yatılı okulda çocuklukları ile açılıyor. Sık sağlık kontrolünden geçen, çeşitli ilaçlar verilen, şaşmaz bir düzen içinde yetiştirilen bu çocukların bir süre sonra bazı hastalıkları iyileştirmek için donör olmak üzere yapılmış klonlar olduğunu anlıyoruz. Okula yeni gelen bir öğretmenin bir gün bu gerçeği onlarla paylaşıp aslında hiçbirisinin neredeyse 20’li yaşlarını bile göremeyeceğini söylemesi ile kahramanlarımız da durumun farkına varıyor.  Çocuklar bu bilgiyle hayatlarına devam ediyor ancak izleyici olarak biz bu öğrenilmiş çaresizliğe içten içte kızıp hikâye boyunca kaçmalarını bekliyoruz. Bu arada Kathy Tommy’e âşık oluyor ve bunu fark eden Ruth ona düşünme fırsatı bile vermeden Tommy’nin elini tutuyor ve kendilerini bir ilişki içinde buluyorlar.  

Filmin ikinci bölümünde 18 yaşına gelmiş klonlar, bağış yapacak duruma gelene kadar ülkenin çeşitli yerlerine gönderiliyorlar ve ilk kez dış dünya ile tanışıyorlar. Başka klonları ve gerçek insanları gördükçe yaşamaya, bu kısır döngüden kurtulmaya dair umut beslemeye başlıyorlar. Bunun yanında Kathy, Tommy ve Ruth arasındaki arkadaşlık gittikçe daha gergin bir hal alıyor. Bunun üzerine Kathy hastanede bakıcı olmak için başvuruyor ve oradan uzaklaşıyor.

Filmin üçüncü bölümünde arkadaşlar hastanede karşılaşıyor. Kimi üst üste ameliyatlardan yorgun düşerken kimi hala yaşama dair umudunu koruyor ve çıkış yolu arıyor. Ancak bunu yaparken bile kaderlerini kabullenmiş hallerinden vazgeçmiyorlar.

Beni Asla Bırakma, izlerken insanda hüzün, isyan, hatta zaman zaman öfke uyandıran bir film. Bilimkurgu türünde olmasına rağmen acayip teknolojik gelişmeler, ne bileyim ışınlanan insanlar, uçan arabalar filan yok filmde; başka insanların mevcudiyeti için üretilmiş klonlar var. Ancak ne hüzünlüdür ki ruhları olan, âşık olan, sanat yapan klonlar bunlar. Film bir yandan izleyicisini çaresizlik ve boyun eğme duyguları ile sıkıştırırken bir yandan da hayatı sorgulatıyor. Peki gerçekten yaşayan biz yaşadığımızın ne kadar farkındayız, ya da bize izin verilen kadarını mı yaşıyoruz yoksa kendi istediğimizi mi? Kaçımız kendi yazdığı senaryoyu oynayabiliyor, kaçımız büyük büyük planlar yaparken ne kadar zamanımız kaldığını bilmediğimizin farkında.

Hikâye bakımından oldukça ilginç, sanatsal yönü ağır basan, duygusal ancak sert bir film izlemek isterseniz Beni Asla Bırakma Disney Plus’ta  gösterimde. Yazımı yine filmden bir replikle bitirmek isterim;

“Bizim hayatımızın, kurtardığımız hayatlardan pek de farklı olmadığını düşünüyorum. Hepimiz misyonumuzu tamamlıyoruz. Belki de hiçbirimiz yaşadıklarımızı tam olarak anlamıyor ve yeterli zamanımızın kalıp kalmadığını hissedemiyoruz.”

İpek Danış

Similar Posts