Amok Koşucusu

“Söz konusu başkalarının derdi olunca nasıl hep daha zeki ve nesnel oluruz…”
Amok Koşucusu; Stefan Zweig tarafından 1922 yılında yazılmış, bir çırpıda okuyup bitirebileceğiniz bir uzun hikâye. Dilimize Nafer Ermiş tarafından çevrilmiş.
Amok hastalığı, Malezya’da cinnet halini anlatmak için kullanılan bir tanım. Amok koşucusu, yani cinnet geçiren kişi çevresindekilere zarar vermek üzere birdenbire kontrolsüzce koşmaya başlıyor ve hem belirlediği hedefe hem de kendisini zarar verene kadar durmuyor. Hikâyesini gemide karşılaştığı yabancı bir adama anlatan doktor da kendisini Amok koşucusuna benzetiyor.
Hikâyeye gelecek olursak; Doğu Hint adalarında görev yapmakta olan bir doktorun kapısı bir gün gizemli, zengin bir kadın tarafından çalınır. Kadın doktordan bir yardım ister ancak doktor reddeder. Kadının kendinden emin, gururlu hali onu rahatsız eder. Ancak kadının hiç ısrar etmeden, mağrur bir şekilde oradan ayrılmasından hemen sonra doktor pişman olur ve kadının peşine düşer. Kadının kendinden emin duruşu onu etkilemiştir ve ona ulaşmak artık bir saplantı halini alır. Hayatının odağına bu kadını koyup ona yardımcı olmak amacıyla düşüncesizce hareketler yaparken âdeta bir Amok koşucusuna dönüşür.
Zweig okumayı çok sevdiğim bir yazar. İnsana dair duyguları anlatmaktaki sade, berrak anlatım biçimi ile bu hikâyesinde de okuyucuda iz bırakıyor. Doktorun saplantılı, pişman, gözü hiçbir şeyi görmeyen, hatta âşık halini o kadar güzel anlatıyor ki içimizde tam da dokunulması gereken notalara dokunuyor sanki.
“İnsan her şeyini kaybettiğinde, elinde olan son şey için umutsuzca savaşır”.
Zweig bana “İyi ki edebiyat var” dedirten yazarlardan. Henüz tanışmadıysanız pişmanlık ve aşkla örülü bu umutsuz savaşın hikâyesini okumanızı tavsiye ederim. Keyifli okumalar…
İpek Danış