Poşet Çay

Cam fincandaki sıcak suya çay poşetini batırmamla sarı turuncu renkler bir sis gibi dağıldı. 15 saniye sonra tüm bardak koyu turuncu bir renk almıştı bile. İşte bu kadardı çay keyfim(!) için olan hazırlığım.

Elimde fincan, altı aydır bir türlü servis çağırıp da kurduramadığım televizyonun kutusu bana, ben ona bakıyorum. Adeta “İşte bu kadar umursamazsın sen” dercesine öfkeli öfkeli duruyor karşımda. “Sana gelene kadar” diyorum, tezgâhtaki bulaşıklara bakarak. Her biri başka renk tabaklarım, bardaklarım var. Sadece renk problemi olsa, önemli değil. Şimdi moda hatta rengârenk sofralar dizmek. Bunların malzemesi de farklı. Kimi seramik, kimi porselen, kimi plastik. Hatta benden duymuş olmayın, kenarı çatlak olanlar bile var.  Çatal kaşıklar daha feci. Her biri farklı desen. Neden? Eve yerleşince tam takım bir şeyler alırım diye bir kısmını sağdan soldan, bir kısmını da artık varlığını bile unuttuğum eski, öğrencilik yıllarıma ait kolilerden buldum da ondan.

Yatak odamın aralık kapısından, yatağın kenarından sarkan kıyafetleri görebiliyorum. Dolap alamadım. Kimisi valizde dururken, çok sık giydiklerim yatağın bir kenarında tepecik oluşturdu. Bazen uyurken birilerinin beni izlediği hissine kapılıp korka korka açıyorum gözlerimi ve bu kıyafet yığınıyla karşılaşıyorum. Gün aşırı giydiğim siyah tişörtüm ve kotumun, kapıldığım bu rehavete anlam veremediklerine eminim. Benim gibi düzen delisi bir adam kıyafet yığınını olduğu gibi çamaşır makinesine atıyor, sonra da doğru kurutmaya. Oradan çıkanlar da yataktaki yığına. Ne zaman böyle oldum ben; otuz beşime basınca mı?

Aslında yedi ay önce tuttuğum bu eve de ait hissetmiyorum kendimi. Yeni evime bir yatak aldım, bir de kanepe. Nakliyatçılar kanepeyi ambalajından çıkarıp yerleştirdiler ki iyi ki öyle yapmışlar, yoksa şu anda naylon bir kılıfın üzerinde oturuyor bile olabilirdim. Üşengeçlik seviyem ölçülebilir değerleri aşalı çok oldu. Yoksa Güliz beni terk etti diye mi böyleyim?

Benim gibi televizyon düşkünü bir adam on beş inç bilgisayar ekranından film izliyor aylardır. Maç filan olunca da Fıratlara gidiyorum müsaitlerse. İçime kapanıp artık Fırat dışında kimseyle görüşmememin etkisi olmasın bu hallerimde?

Buldum galiba. Sanki her şey, çaydanlığımı koliden çıkarmayıp poşet çay içmeye başlamamla değişti. Önceden tek başıma bile olsam üşenmeyip çay demleyen, hatta üzerinden 10 dakika geçip demi oturmadan içmeyen ben, poşet çayın 15 saniyede suya verdiği turuncu renge ve eser miktarda tada razı gelmeye başladım. Ondan beri sanırım, her şeye poşet çay gibi yaklaşıyorum. İşimi görsün, beni çok uğraştırmasın yeter. Hayatın tadını tuzunu aramayı bırakalı çok oldu. Yok  yok, bu böyle gitmez. Bir an önce kendime gelmem lazım. İlk iş şu evi bir düzene sokmalı. Ama çayım soğumuş. En iyisi bir poşet daha sallayayım da sonra bakarım işlere…

İpek Danış

Similar Posts