Alışmak Sevmekten?…

Alışmak Sevmekten?…

Alışmak Sevmekten?… Ne tuhaf… Birileri hayatına adım attığında önce yadırgıyorsun, sonra paylaşıyorsun, gülüyorsun, seviyorsun, sevişiyorsun, onun sevdiklerini sevmediklerini belliyorsun, varlığına alışıyorsun. Sonra o gidiyor. “Olamaz” diyorsun. Her şey o kadar onun üzerine kurulmuş oluyor ki onsuz bir hayata alışamam sanıyorsun. Aylar geçiyor, belki yıllar. İlk zamanlar günün her anında aklına geliyor. Sonra bir kahve kokusunda,…

Her Şey Zamanını Bekler Mi Acaba?

Her Şey Zamanını Bekler Mi Acaba?

“Her şey zamanını bekler” deyince çoğunlukla biz olduğumuz yerde durup bir şeyin olmasını bekliyormuşuz gibi bir anlam çıkıyor. İşin aslı öyle değil bence. Doğru, bazen durup bekliyoruz. Ama bazen sabrımız taşmış ve o beklediğimiz şeyi oldurmaya çalışırken yanından geçip gitmiş, daha da uzağına düşmüş oluyoruz. Bazen de gerisinde kalıyoruz beklediğimiz şeyin. Ona hazır olmuyoruz ve…

Vazgeçmek özgürlüktür…

Vazgeçmek özgürlüktür…

Vazgeçmek özgürlüktür. Yürümeyen bir ilişkiden vazgeçmek, size iyi gelmeyen bir arkadaşlıktan, kendinizi ait hissetmediğiniz bir işten, diken üstünde olduğunuz bir ortamdan. “Çok emek verdim, çok şeyi geride bıraktım, ne fedakarlıklar yaptım” demeden. Amasız, fakatsız… Tam da zamanında. Daha fazla emek vermeden, daha fazla yıpranmadan, daha fazla kendinden uzağa savrulmadan. Kabullenişle, sakince… İpek Danış

Rüzgâr Yüzünden…

Rüzgâr Yüzünden…

Bazen bir şarkıdır düşüren seni yollara. Bir anda kendini kilometrelerce ötede, köpüren gri dalgaları seyrederken bulursun. Az ötede duran, “Beni mi çekiyorsun sen” diye gülümseyen sevgili, yok artık… Oysa daha birkaç ay önce, el ele yürümüşsünüzdür o kumsalda. Saçlarınız uçuşurken, deli rüzgârın sesinden birbirinizi duyamamışsınızdır. “Seni seviyorum” demiştir belki de, rüzgâr yüzünden sana ulaşamamış, havada…

Ölçüsüz

Ölçüsüz

İçimdeki çocuk yüzünden mi uyum sağlayamadım acaba yetişkinler dünyasına? Sevmeye, sevilmeye can atan, kıpır kıpır bir çocuk. İşin kötüsü ölçüsüz. Oysa yetişkinler dünyası öyle mi, her şey ölçülü. O bir adım atacak, sen bir adım. O bir birim sevecek, sen bir birim. Bir değil de iki sevdin mi şaşıyor bütün hesap. İpek Danış

Kayıp Eşyalar

Kayıp Eşyalar

Kaybettiğimiz eşyalar da bizim yasımızı tutar mı? Neredeyse yirmi yıldır kullandığım hırkam mesela. Cunda’da, onu unuttuğum tahta iskemlede bekliyor mudur beni? Eve varıp varmadığımı, ürperdiğim güz akşamlarında sırtıma ne aldığımı merak ediyor mudur? Dönüp onu almamı beklemiş midir acaba? Yoksa şimdi başkasının sırtını mı ısıtıyordur? Belki ada havası iyi gelmiştir ona, belki de emekli olup…

Rağmen…

Rağmen…

Ayrılıklara rağmen seviyoruz. Zamana rağmen unutmuyoruz. Kırgınlıklara rağmen kalbimizi soğutmuyoruz. Tutulmayan sözlere rağmen güveniyoruz. Hayal kırıklıklarına rağmen hayal kurmaya devam ediyoruz. Galiba hepimiz biraz “rağmen” yaşıyoruz…

Yarım…

Yarım…

Yarım… Bir sürü şey yarım. Dilimizin ucuna gelip söylemediklerimiz, kalbimiz kırılınca hesap sormadıklarımız, aklımıza düşüp aramayı ertelediklerimiz. Hepsi yarım yarım bekliyor bir kenarda. İşin kötüsü, birleştirince bir bütün etmiyor hiçbiri…

Büyüdük…

Büyüdük…

Büyüdük… Ama kimimiz; annemizin pişirdiği kekin kokusunda, kimimiz babamızın salladığı salıncağın rüzgârında, bazımız yaralı diziyle koştuğu teneffüslerin heyecanında, bazımız kitap aralarına sakladığı çikolata ambalajlarının parlaklığında kaldık bir parça…

Belki de Her İlişki Tek Kişilik

Belki de Her İlişki Tek Kişilik

Belki de Her İlişki Tek Kişilik Daha önce sevgiliyle yürüdüğün yollar daha bir anlamlı, bir o kadar da iç acıtıcı oluyor geri dönünce. Hansel ve Gretel’in yolu kaybetmemek için serptiği taneler gibi, her adımda bir bakış, bir söz, bir öpüş bırakmış oluyorsun. Yürüdükçe rastladığın taneler kafanı karıştırıyor, “bunları ben mi yaşadım” diye emin olmak istiyorsun,…

Bir Asansör Meselesi

Bir Asansör Meselesi

Bir Asansör Meselesi Asansörü beklerken; “Bir daha görüşemeyiz herhalde” dedi. Gülümsedim. Böyle bir terk etme sahnesi olmazdı çünkü, ne izlediğim filmlerde, ne okuduğum romanlarda vardı. Öncesinde oturup konuşma yapması, ne bileyim, “Sen daha iyilerine layıksın” ya da “Kafam bu ara çok karışık” filan demesi gerekmiyor muydu?